Zihni sakinleştirerek ve hayatı ıskalamadan yaşamak mümkün mü?
Yaşam, günlük telaşlarımızla ve streslerimizle hareket ettiğimizde bilinçli bir farkındalıkla değil, hissettiğimiz duyguların etkisiyle, durup düşünmeden, başımıza gelenleri yorumsuzca ve yargısızca anlamaya çalışmadan, tepkiler vermekle geçip gidiyor.
Duygularımız üzerinden tepkiler verdiğimizde gerçeklikten uzaklaşıyor, zihnimizin yorumladıkları ve koşullandırılmış algılarımız üzerinden davranışlar sergiliyoruz. Hatta duygularımıza göre hareket ettiğimizde çoğu zaman yanlış kararlar da alabiliyoruz. Peşinden pişmanlıklar geliyor ve geri dönüşü bazen pek de mümkün olmayan sonuçlar doğabiliyor.
Ayrıca davranışlarımızın ve duygularımızın farkındalığından yoksun olduğumuzda bu, yaşamımıza ve çevremize özensizlik olarak da yansıyabiliyor. Özensizlik ya da farkında olmama hali, yaşamdaki detayları kaçırmaya, fark etmemiz gerekenleri, önümüze gelen fırsatları da ıskalamaya sebebiyet veriyor.
Oysa çözüm odaklı bakış açısı ve yaratıcı fikirler zihnin en dingin anlarında gelir. Eğer panik halindeysen, stresliysen ve sakin değilsen genelde kararlarını zihnin veriyordur, çoğunlukla da zihnin de sana iyi fikirlerle gelmiyor, sağlıklı kararlar verdirtmiyordur.Çünkü zihin bizim kütüphanemiz, arşivimiz olduğu için oradaki kayıttan ve otomatik olarak cevaplıyor yaşamda önümüze gelenleri, koşullandırıldığın şeylerden yaşıyorsun hayatını.
Bilinçle ve an’ da karar verebilmek için kendini bilmen ve öz iradenle kararlar alıyor olman ve kendi seçimlerinle yaşaman gerekiyor.
Başına gelen tüm kötü diye yorumladığın şeyler aslında kendi bilincinle ve sakin bir zihinle düşünmediğin anlarda geliyor. Çünkü kararlarının otoritesi duyguların oluyor, her an her durumda değişebilen duyguların...!
Tepkilerle kendini gösteren duygularının da gönderildiği yer düşünce üretim merkezin oluyor.
Yani zihnin!
Verdiğin tepkilerin aslında çoğu zaman olanla da pek ilgisi olmuyor. Kendi zihnindeki inanç kalıplarında, kayıtlarında ne varsa ya da tepki verdiğin insana dair geçmişte her ne deneyimlediysen ve onu etiketlediysen, duygu ve davranışlarının kökü de oradan geliyor.
Sağlıklı kararlar vermen gerektiği zamanlarda durup bir düşünmek, kendi bedeninin hissini dinlemek iyi geliyor;
Kararını verdiğin anda bilincinin farkında, yani gerçek zamansal dünyada şu an’ da mısın?
Hayatını şekillendirecek kararlarını an be an değişen duygularına emanet etmeye ne kadar gönüllüsün?
Olan bitene yorumsuzca ne kadar zihninden hikayeler yazıyor olabilirsin?
Genelde verdiğin kararların sonunda bedenin nasıl hissediyor; huzurlu ve sakin mi, yoksa gergin ve yaptığından çoğunlukla pişman ya da keşkede misin?
O kadar büyük telaşlarla, hızla, son sürat ilerliyor ki günler, saatler; çok şeyi ıskalayarak yaşıyor insan. Gideceğin yolun sonuna odaklanmaktan ya da zihninden geçen yüzlerce düşünceden ötürü ne gittiğin yolun farkında oluyorsun ne geçerken önüne gelen ağacın, gökyüzünün, ne de manzaranın ne de içtiğin kahvenin, yediğin yemeğin. Hep bir koşturma, hep bir yere yetişme telaşı.
Halbuki hayat o molalarda gizli, yavaşladığın, dinginleştiğin anlarda gizli. Yaşamın anlamı, sana vereceği ilhamlar, bulacağın çözümler o sakinlik içinde göreceklerinde, her şey senin içinde gizli.
Peki sen kendini, kalbini sessizce, sükunetle ne kadar dinliyorsun?
Sürekli hatırlaman gereken şey hayatın anlardan ibaret olduğu; 1 dakika önce varken 1 dakika sonra yok olabiliyor birçok canlı di mi?
O zaman neye yetişiyor olabilirsin?
Ya da yetişirken neleri ıskalıyor olabilirsin?
Neyi kaçırmaktan korkuyor olabilirsin, bu kadar hız, telaş niye?
Sorguluyorum, çünkü kendimden de biliyorum!
Yaşamda senin istediğin gibi gitmeyecek şeyler de olacak, bunlarla uyum içinde olmadığında, sürekli koşturarak, çabada olduğunda o olanları değiştirebileceğin yanılsamasına düşüyorsun, farkında mısın?
Çaba ile bir şeyleri oldurtmaya çalışabilirsin ama ya olmaz ya da olursa pek hayrı olmayacaktır.
Kontrol edemeyeceğin şeylerin de farkına var!
Iskalamaz, fark edersen güçlüsün, fark edersen özgürsün!
Sen sadece tepkilerini, ağzından çıkan sözleri kontrol etme gücüne ve iradesine sahipsin, yaşamı asla kontrol edemezsin. Edemediğini anladığında da öfkelenir sinirlenir, duygularını kontrol edemez onların esiri olarak daha da büyük tepkiler verirsin.
Oysa bizim ihtiyacımız olan tüm çözümler, ilhamlar, fikirler, yaratıcılık hepsi zihnimiz sakinken gelir. Stres ve zihnin gürültüsü, kaosu kendi kalbini duymanı engeller. Zihni susturamazsın ama sakinleştirebilirsin, bunu yapmak için de her zaman doğaya dönmek çok iyi sonuç verir. Bu yüzden insanlar kaçışı bir ormanda, sahilde deniz kenarında, kitaplara tutunarak bulmaya çalışırlar. Belki kısa süreliğine bu işe yarar ama aslında ormana baktığında, dalganın sesini dinlediğinde bile bir şey yapıyor, zihnine düşünceler getiriyor olursun.
O zaman her gün yaşamla hizada olup olmadığını anlamak, zihnini biraz olsun dinginleştirmek için;
Önce her daim seçim yapmak gerekir, dayatılanı yaşamamak,
Hırslardan arınmak, olduğun yerini kabul etmek,
Kendi kalbinle daima bağlantıda olmak,
Kendine şefkatli davranmak,
Yargılamadan uzak durmak,
Olanları üzerine yorum katmadan okuyabilmek,
Duygularımızla karar vermeden önce bir beklemek,
Tepkilerimizi kontrol etmek,
Seçtiğimiz sözcüklerimizi seçerek kullanmak,
Farkında olmak.
Hırslanmak bir an önce bir şeyleri oldurtmaya çalışmak, koşturmak, çabalamak yaşamda hızımızı arttırmamıza, telaşa düşmemize sebep olur ve sonucunda zihnimizin bizi ilerde keşke diyeceğimiz durumlar yaratacak kararlar vermemize sebebiyet verir.
Pişmanlıkların tek sebebi bizim telaşlı hayatlar yaşamamızdır! Zihinden karar verilir çünkü gürültüsünden başka bir sesi duyamaz insan; telaşla, özensizce, alelacele, duygularımızla, tepkilerle, hırsla…
Sakinlik, telaşın tersi değil aslında tamamlayıcısıdır!
İnsan sükunetteyken ince düşünür, özenlidir, sorumluluk alır ve bir seçim yapar. Çünkü öz benliğinden irade gösteren insan seçim yapabilir ve seçimlerinden pişmanlık yaşamaz, bedelini bilir, kalbini ve aklını birlikte duyabilir dinginlikte ve aklım selim düşünür.
Bu yüzden hırs ve çaba yerine azimle adanmışlık yer değiştirir bende. Hırs başkalarına, dışarıya, ötekine odaklanmaktır. Hırslı insan rekabet eden, savaşandır, kıyaslayandır. Savaşların da uzun vadede kazananı olmaz.
Elbette ilk önce kendiyle savaşmayı bırakmalı insan. Kendisiyle, çevresiyle yaşamla savaşan insan hayatta kazanan olamaz. Zannetme yanılgısına düşer sadece.
Bir şeye rağmen, bir şeyin karşısında değil, bir şey uğruna, bir şey için adanmışlıkla kazanan olabilir insan ancak.
Kendiyle ilgili olan insan, çareyi içinde arayandır, yaşamda var olur, bilgeliğe yol alır. Huzuru ve kendini bulacağın yer senin öz benliğidir, kim olduğun ve kim olmak istediğindedir. Derdin önce kendinle tamam olmak, bütün olmak olmalıdır. Sıradan değil, biricik olmaktır, sınırlarını bilmektir. Eğer mücadele içine gireceksen de bunu sessizce sakince, değerlerinle, kim olduğunla hizada yapabilirsin. Gürültüler çıkarmaya, fark edilmek için şiddet göstermeye gerek yoktur.
Huzur ve sakinlik, şiddetsiz bir bakış açısından gelir. Buna dünyanın en büyük örneği, Gandi’dir.
İşte hırslı ve telaşlı koşturmaların, kendinle ve yaşamla kavganın, şikayetin, söylenmenin içinde olunca maalesef;
“Kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya,
fark etmeye” …
Dostluğa emek vermeye, ilişkilere, iletişime özen göstermeye, yaşamı ıskalamadan, sevdiklerin hayattayken onurlandırarak yaşamaya ama an’ ın tadını da çıkarmaya, huzuru veren de alan da olmaya gönlü kalmadı günümüz insanının, hepimizin.
Suçlamıyorum, gözlemliyorum, önce kendime bakıyorum.
Bir kitabı okurken sayfasında olup olmadığına, şiiri dinlerken, okurken duygusunu anlamaya ya da bir film izlerken, bir tiyatrodayken o telefona bakmamaya sabrı da ayıracak vakti de yok nedense.
Hep herkes haklı, hep herkes en büyük dertleri yaşıyor ve her birimiz yaşamda sınandıklarında eşsiz ve hiçbirimiz suçlu değiliz, hiçbir şeyden sorumlu değiliz! Öfkelerimize, tepkilerimize dair hep haklı olmaya niyetliyiz. Oysa hep söylüyoruz haklı olmak mutluluk getirmiyor, zihnimiz bizi kandırıyor, haklı çıkmayı tatmin sanıyor. Haklı çıkmak uğruna da sürekli kanıtlar toplayarak mutsuzluğunu taçlandırıyor, yeter ki zihnimiz galip gelsin, kalp ne yaşarsa yaşasın!
İşte bu telaşlar, hırslar korkulardan geliyor ve sadece yaşam çemberimizdekilerle olan iletişimlerimizi, ilişkilerimizi etkilemiyor, kendi bedenimizi, kalbimizi de zehirliyor. Toksik ilişkilere mecbur kalıyoruz kendi irademizle.
Kaybetmekten korktuğun, bu haklılık telaşın nedir?
Sen kendi vicdanında ne durumdasın, önce onunla tamamlanmaya ne dersin?
Yaşamında ruhuna sirayet eden huzursuz olduğun kimler varsa, fark edip, tamamlanmak kulağına nasıl bir özgürlük fısıldıyor?
Bunun için de insanın zihni ile bedeni ve kalbi arasında kurduğu bağlantıları değerlendirmesi için biraz molalar gerekir. Bu öyle yılda 1 hafta tatile gidip dinlenmekle olmaz. Bu her gün kendine yaratacağın ritüellerle olabilir. Bu yaşamında oluşuna inerse alışkanlığın daha sonra mizacın olabilir.
Bunun için ufak pratiklerle başlayabilirsin, yılların deneyimi bir günde değişmez. Önce kendine özenle, şefkatle başlamalı insan. Kendine yapacağın bir fincan kahvene de özenli olacaksın, bir tanıdığına günaydın derken ki ses tonuna da dikkat edeceksin, kendi sınırlarına da başkalarınınkine de saygı duyacaksın; yaşamda karşılaştığın her şey sana bir şey öğretmeye geldi, fark edeceksin, şikâyet etmeden, şiddetli tepkiler vermeden karşılayacaksın.
Ama en önemlisi hayatı kaçırmamaya adayacaksın tüm zamanını.
Her ne yapıyorsan yap tutkuyla yaşayacak, yaptığından keyif çıkarmaya bakacaksın. Kimin ne dediğine değil, yüreğinin kendinle tamamlandığına odaklanacaksın.
Her şeyin başında da niyet edeceksin; kendine söz verecek ve bu düşlediğin hayat her nasılsa ve neredeyse ona inançla koşmaya dair niyetlerde olacaksın.
Kısacası kavgayı bırakacaksın, barış sessizlikte, sessizlik ve sükûnet de senin içinde. Sen’inle barışacaksın, Sen’inle tanışacaksın, Sen’i keşfedeceksin, önce Sana özen göstereceksin!
Yaşamla hizada, kendi Yaşamında deneyimler yaşamaya gönüllü ve kucaklayıcı olacaksın. Sonra ıskalamadan ve özenle ve an' da var olacaksın ki yaşamın hakkını vererek, yolculuğunda eşlik edenlerini onurlandırarak yaşayabilesin…
Sağlıcakla…
Aynur Görmüş
Comentarios