Yaşam doğumla ölüm arası bir yolculuksa eğer, marifet yolculuğun sonunda “yaşam budur işte” deyip derin derin bir oh çekmekte sanırım.
Doğduk, büyüdük, gördük, fark ettik, göremediklerimiz de oldu elbet. Bazen güldük, bazen ağladık ve bir gün veda edeceğiz evet ama odaklanacağımız yer hep yaşamlarımızdaki an’ın kendisi olsun, kontrol edebildiğimiz, nefes alabildiğimiz gerçeğimiz olan yerde.
Ve keyfine varabilmeye, anlam bulabilmeye dair düşlerimiz olsun.
Yaşam gibi bir kaynağımız varken, onu kucaklamaya, kendin için, bütün için iyi niyetler ekmeye ve umutla sevmekten medet ummaya, herkese şefkatle sarılmaya nasıl değiyor…!
Söylüyorum, çünkü kendimden biliyorum!
Sevmenin gücü ile zor olanı başararak, yüreğimiz insanca bir coşku ile dolup taştığında, insana verilen yaşama sevincini hissedebilmenin en kıymetli yolu olan vicdanlı bir yaklaşımla sonunda; “Yaşamak ne güzel şey!” demeye gönül verdik mi, oldu bu iş!
Velhasıl yaşamın kendisi bir sanattır. Duygularla birçok kanaldan beslenebilir. Onu tanımlayan, onu detaylandıran, anlamlandıran, şıklaştırarak; şiirle, resimle, hikâye ile ilhamlaştırarak ete kemiğe büründüren tek varlık da insandır, ama onu yok etme gücü olan da.
Yaşama sanatına zarafetle ilham olmayı seçenlerden olmaya var mısın?
Comments