Bu yıl hepimiz için birçok açıdan diğer yıllardan çok farklı geçmedi mi?
Kendimizle kalamadığımıza hayıflandığımız uzun zamanlardan sonra, bu son bir yılda fazlasına bile vakit ayırdık hatta çok bile geldi dediğinizi duyabiliyorum.
Ama belki tam da bunun için yaşamış olabiliriz bütün bu olanları!
Bu süreçte ‘Yaşam boyu biriktirdiklerine şöyle bir dışardan bakarak, neler oldu bitti, neleri daha iyi yapabilirim, nelerin kıymetini anladım, nelerle yüzleştim, aslında benim hayallerim de varmış’ diye birçok şeyi sorgulama ve fark etme fırsatı buldum diyenler o kadar çok oldu ki…
Ama bütün bu sorgulamaları pişmanlıklar yaşamak için değil, onlarla yüzleşip nasıl bir hayat istediğimizi ya da istemediğimizi, telaşlı yaşamlarımızda öz benliğimize yeterince vakit ayıramadığımızın kıymetli farkındalığı için gerçekleştirmiş olmanızı umut ediyorum.
Ve hala zaman varken, sorgulama farkındalığına ulaşabilecek yüzlerce kaynağa sahipken önce
‘Ben ne istiyorum?’
‘Kim olmayı seçiyorum?’
Sorularını sormak, geri kalan hayatının özgürlüğünü garanti edecektir.
Özgür ve tatmin olunmuş bir yaşam için cevaplarını aramanı tavsiye edeceğim ilk soru;
· 1- “Ben kimim?”
Bu soruya verdiğin cevaplar, senin kendini nasıl gördüğün ve tanımladığındır. Yani yaşamda bugüne kadar kim olmayı seçtiğindir aslında.
Kendini bilmek hayatın özüdür, özgürlüktür. Hayata yüklediğin anlamların farkına vararak, dışardan değil, kendinden beklentilerini ortaya koyma cesaretini göstererek ve sorumluluk alıp harekete geçip, sonucu her ne olursa olsun aynı zamanda da yaşamla uyumlandığında, ulaşacağın yer gerçek mutluluktur.
Fark etmen için cevabını aramanı önereceğim ikici soru;
· 2- “Ben nasıl bir insanım?”
Bu sorunun cevabını ararken genelde kendini üzerine etiketlediğin sıfatlarla tanımlıyor, sınırlandırıyorsun ve sadece bu sıfatlardan ibaret olduğunu sanıyorsun.
Spor sevmeyen, müzik seven, et yemeyen, yalandan hoşlanmayan, güzel görünmek isteyen, kitap okuyan, hiç TV izlemeyen, seyahat eden, zayıf olmayan, duygusal olan, yetenekleri olmayan, arabalara bayılan… vb gibi. Yani kendince karakterim, mizacım dediklerinden bahsediyorum, aslında senin dışardan öğrendiğin ya da öyle olduğuna inandırıldığın sana yüklenen inanç kalıplarından.
Nasıl bir insansın sorusuna cevap ararken ikinci olarak da yaşamdaki rollerine bakarak varoluşunu ortaya koyuyor; birinin çocuğuyum, birinin ebeveyni, bir kurumun çalışanı, birinin en yakın arkadaşı, birinin eşiyim diyerek kendini tanımlıyorsun.
Verdiğin cevaplar bunlara benziyorsa eğer varoluşunu bu cevaplardan tanımlıyor, sınırlayıp kendini, belli köşelere sıkıştırıyorsun demektir; aynı hepimizin olduğu gibi.
Bunların dışına çıkabilirsen, konforunu bozabildiğin, kendinle yüzleşebildiğin gün başlar asıl kendi hayatının yolculuğu.
· Mesela şu an sen kendini tanımlamayı dener misin?
· Benzer bakış açısı ile mi tanımlıyorsun kendini?
· Peki bu tanımlamalar hayatında nasıl bir etkiye sahip, düşündün mü?
Bu sınırlandırmalar senin bugün sevdiğin ya da sevmediğin şeyleri yapmaya dair ileride değişiklik ihtiyacı duyduğunda, kendini kısıtlayan bir düşünme biçimi yaratabilir.
Yaşam gibi insan da gün be gün değişir, değişmek durumundadır, aksi durumda sistemle uyumlanamaz. Ama bu sıfatlarla ve rollerle kendini tanımlamaya karakterim, prensiplerim dediğinde, onu değiştirmeyi de reddeder, değişimi kendinden ödün vermek olarak algılayabilirsin. Bu düşünce ile değişime direnç göstererek, bahaneler yaratmaya, kendini makul, güvenli alanlarda tutmaya başlayabilirsin. Hedeflerinden kolay vazgeçen, var olana rıza gösteren, dayatılanı kabul eden, mücadeleden kaçan, istedikleri için kendini adamayan biri haline dönüşebilirsin.
Direnç göstermenin ve kendini ikna etmenin bilinçli ya da bilinç dışı davranışları olabilir.
Örneğin;
Birincisi konfor alanından çıkmak sorumluluk ister. ‘Şimdi ne gerek var, böyle gelmiş böyle gitsin’ diyebilirsin.’
Ya da dışarıya nasıl göründüğümüze, yargılanmaktan duyduğumuz korkulara dair de farkına varmamız gereken konularda vardır. En çok da düşüncelerimiz değiştiğinde yaşarız bunları. ‘Düne kadar o kişiyi sevmezdin, ne oldu da sevdin’ diyen yargılamalara, ben değişebilirim, her şey değişebilir, o gün öyle hissediyordum ama önyargılıymışım, ya da fikrimi değiştiren şeyler oldu demek yerine kendini savunmaya, açıklama yapmaya kalkarken bulabilirsin.
Halbuki an’ da her şey değişebilir, bir gün spor yapmayı severken bir süre sonra sevmeyen olmayı seçebilirsin. Ya da et yemeye bayılan biri olarak vejetaryen olmaya karar verebilirsin. Bir kişi ile ilgili, yanlış yorumladığın için ya da başkalarından etkilendiğin için önyargılı olmuş olabilirsin ama o kişiyi gerçekten tanıyınca sevedebilirsin. Bir kere düşündün diye o düşünce sana her daim hizmet etmeyebilir.
Kısacası oluşunu yaşadığın an’ da belirleme hakkı her daim sende. Ol deyince her oluşa bürünebilen bir varlıktır insan.
Esnek bakış açılı bir insan olduğunda hayat daha kolay göreceksin. Keskin cümleler kurmak yerine, bugün böyle hissediyorum, düşünüyorum ama yarın ne olur bilemem demek, kendine de çevreye de esneklik getirir. ‘Mükemmel, asla, imkânsız, kesinlikle, mümkün değil’ gibi köşeli kelimeleri önce dilinden eksiltip, sonra düşüncende yumuşatarak başlayabilirsin. Çünkü gerçekten sorumluluk alıp istediğinde her şeyin mümkün olma gücü sendendir.
İmkansızla imkân dahilinde olanın arasındaki tek fark, insanın niyeti, inancı ve kararlılığıdır.
Elbette bir takım toplumsal değerler yaşamdaki duruşunda sabit kalabilir. Yalan söylememek, sözünü tutan olmayı seçmek, adil olmak gibi. Esnek olmak bir duruşu olmamak demek değildir. Ama değişebilen her şey gibi senin düşüncelerin, sevdiklerin, sevmediklerin değişebilir. Buna koşullarla hizalanmak da diyebilirsin, yaşamda önüne gelene uyum göstermek de.
Kısacası kendini keskin bir bakış açısı ile koşullandırmadan tanımaya odaklı, hatalarla, başarılarla başarısızlıklarla, ‘bu dünyaya hayatı deneyimlemeye gelmiş bir denek’ olarak da görebilirsin.
İşte bu iki soru, bugüne kadar ki yaşamındaki seni gözlemlemen için kritikti.
Ama ya yarın ya bundan sonra?
Bundan sonraki yaşamında neler olmasını, nasıl deneyimlerin deneycisi olmak istiyorsun sorusuna cevabın için aramanı önereceğim üçüncü soru;
· 3-“Nasıl bir insan ve nasıl bir yaşamım olsun istiyorum?”
Bu senden beklenen yaşamın değil, senin düşlediğin yaşamın, olmak istediğin kişiye dair cevapları verecek bir sorudur.
Hep keşkelerle sorguladın bu son yılı, sahip olduklarına şükrettin belki ama ya hayallerin, hala gerçekleştiremediğin mucizevi olasılıklarla dolu gelecek yaşamını düşlemeye vaktin oldu mu bu süreçte? Neyle tamamlanacak, anlam bulacaksın bu yaşamda bundan sonra?
Doktor bir hastasını tedavi ettiğinde hissettiği ile belki, bir anne çocuğu için uykusuz kaldığında, öğretmen bir harf öğrettiğinde öğrencisine, ressam son fırça darbesi ile tamamladığını hissettiğinde tablosunu, ekmeğini biriyle paylaştığında bir başkası anlamlı hissedebilir kendi yaşamını ve kendiyle buluşur ve tamamlanmış olur.
Varoluşunun anlamını bulduğun, tatmin olmuş ve iç huzuru ile seyre daldığın yolculuklar tam da burada başlar. Sınırladığın SEN’in üzerinden o sınırları kaldırıp, kalıplarından kurtulduğunda ve özgürleştiğinde büyük bir mucize olduğunu görebilir, gücünü, sabrını hayretle izler, durdurulamaz biri olursun.
Kendini gerçekleştirme yolculuğunda; sorguladıklarınla, insan olmanın gerçekliği ile yaptığın hatalarınla kucaklayabilirsen SEN’i, bugün olan insanı, o yaşadıklarına borçlu olduğunu fark eder ve karşılaştığın bu yeni seni çok seversin.
Hayatını, sadece aldığın statülerle, rollerinle, zihnine kaydettiğin sıfatlarla sınırlandırmadan var etmeye çalıştığında, ötesinde bir sen olduğunu göreceksin ki kendi yaşam anlamını bulup yeniden var olacaksın. Kendine dönüş yolculuğunda bir sürü inanç kalıpları çıkacak önüne, hayatını şekillendiren, hiç aklına gelmeyen, kendini kısıtladığın kör noktalarla karşılaşacaksın. Ama sorgulamaların sonunda en büyük kaynağın artık fark etmek olacak. Fark eden insan bir daha asla aynı insan da olamayacak.
Artık sorumlusun ve bunları değiştirme iradesine ve özgürlüğüne sahip olansın.
İşte bunu keşfetmenin armağanı geleceğini tasarlama gücü olacaktır.
Zihnimiz de boş durmayacak, her daim bize beş duyumuzla algıladığı her fikri gerçekmişçesine pazarlamaya devam edecek. Bu sana pazarlamaya çalıştığı fikirler gerçek OLANlarla ilgili değil sakın unutma!
Geçmişten gelen hani kendini tanımladığın, hayatını şekillendirdiğin, bilinç altında oluşturduğun kodlar kutusundan gelenlerdir, kanma; hemen gerçekliğine, nefes aldığın an ’a dönmeye çalış. Eğer nefes aldığın an’ da gerçekliğimizde seçimlerimizi yaparsak beynimizin bilinçli yanını kullanırız ve irademizle kararlar veririz, bilinçaltındaki geçmişin hikayelerine kanmadan, gelecek kaygılarından uzak… Sonra bunlar davranışımıza ve oluş halimize yansır, sonucunda da algıladığımız dünya da olanlara bakış açımızda, elde edeceğimiz deneyimlerimiz de tamamen değişecektir.
Kısacası;
Yaşamlarımız, bize verilen ömrün, bedenin, aklın sorumluluğunu aldığımızda, doğumla ölüm arası bir dünyanın aslında anlamsızlığını kabul edip ona kendi anlamlarımızı bulmaya niyet koyduğumuzda, düşlerimizin peşinden tutkuyla gittiğimizde anlamlı hale gelecek. Hepsinden önce de kendine özgürleşmenin uğrunda bir şeyler yaptığımızda mutlu ve tatmin hissedeceğiz. Çünkü kendini gerçekleştiremeyen insan önce kendine yabancıdır. Bunun ilk adımı da kendine, öz ’üne dönmekle başlar.
Eğer bütün bu süreç içinde olanları sorgulayabildiysen ve kendin için değerlendirmeye devam etmek istiyorsan, hayatını dönüştürme cesaretini gösterebileceksen; o zaman inanç kalıplarından, koşullandırılmış zihninden özgürleşerek, öz iradenle yaptığın seçimlerine ve mucize deneyimleri yaşama özüne dönme yolculuğuna hoş geldin!
Salgın günlerinden kendinle çıkmaya hazır mısın...?
Sağlıcakla
Aynur Görmüş
Comments